29 Mart 2008 Cumartesi

VARMISIN YOKMUSUN

http://www.biliyormusun.net/1247.swf

26 Mart 2008 Çarşamba

Mülkiyeliyim, yakışıklıyım, üstelik Cumhuriyet okuruyum


"Gülünesi şeylere şahit olup nasıl ciddi yazı yazarım?" diye dertlenen yazının mürekkebi bile kurumadan, güüüm, buyrunuz: Türk seçmeninden yarısının kalbini incitmekten çekinmeyen Savcı Beyimiz, "Global sermaye aktörlerinin canı sıkılmasın, hafta sonu borsa tepetakla aşağı yuvarlanmasın" diye olsa gerek, bir ince fikirlilik gösterip iddianâme-muhtırasını cuma mesai saatinin bitimine denk getirince, bir duygu insanı olarak gözyaşlarımı zaptedemedim; bir güzel ağlayıp sâkinleştikten sonra, "Ey Globalizm, nelere kadirsin!" diye derin düşüncelere daldım; uyumuşum.
Ertesi sabah ilk iş, hiç yapmadığım bir şey yaptım; gazete bayiine, "Ver bir Cumhuriyet; damardan olsun" dedim. Gazeteci, "abi, sen de mi?" dercesine baktı; "boşver bi kerecikten bi şey olmaz" dedim. Bir baktım, ortaya karışık cinsinden "Kapatma davası" diye sade suya tirit bir manşet. İçimden "belli ki uyanamamışlar; neyin nesidir, biri bizi işletiyor olmasın sakın" diye temkinli bir başlık koymuşlar diye düşünüp iç sayfalara geçtim. Bir de ne göreyim: 11. sayfada "Küba'da elektrikli aletler serbest" diye bir haber. Meğer Fidel'in ufak biladeri Raul (Real Madrid'in santrforu olan Raul'le karıştırmayınız; çocukların erişemeyeceği serin bir yerde tutunuz), elektrik üretimindeki dar boğazı Venezuella'dan tedarik olunan ucuz petrol marifetiyle aşınca, -sıkı durunuz- bilgisayar, DVD oynatıcı, ufak ekran Tv alıcısı, mikrodalga fırın -ve bir daha sıkı durmanızı recâ ederim-, elektrikli düdüklü tencere ve bilumum elektrikli pilav tencerelerinin kullanılmasına dair bir genelge yayınlamış; klima ve elektrikli fırınların serbest bırakılması ise önümüzdeki yıllarda düşünülebilecekmiş!

Derken alışkanlık mı oldu nedir, tuttum dün sabah da bir Cumhuriyet istedim gazeteciden; çocuk beni tanıyor, etraftan kimse görmesin diye sağı solu kolaçan edip Cumhuriyet'i bir başka gazetenin magazin ilavesinin arasına sarıp verdi. "Türkiye'de mahalle baskısı yoktur" diyenler ibret alsın...

Baktım, ilk sayfa eteğinde "Yalçınkaya'nın dedesi Şeyh" diye bir haber kutusu; müşarünileyh'in anne tarafından dedesi Nakşibendi Şeyhi Kürt Hacı Ali Efendiymiş; ayrıca hiç ilgisi olmamasına rağmen analizci yazar, Urfa'nın yetiştirdiği laikçi, ilerici, aydın din adamlarından da bahsetmiş (Şeyh Saffet meselâ) Suut Kemal Yetkin de Şeyh Saffet'in oğluymuş. Yazar bu garip bilgi salatasını şöyle te'lif ediyor: "Atalarının Kürtlük ve Nakşilikle ilgisine karşın Abdurrahman Yalçınkaya'nın ailesi tipik bir Cumhuriyet ailesi olarak biliniyor". Bu cümledeki "karşın" kelimesi üzerinde bir teşehhüd miktarı düşündükten sonra, koca Cumhuriyet gazetesinde Nakşilerin lehinde kaleme alınmış bir başka cümle daha çıkar mı acaba diye merak ettim, arka sayfaya baktım, tam sayfa rakı ilanı, "Keyifle ve kararında içiniz" diyor.

Rahmetli annem Nakşî idi; oradan bilirim; Nakşîlerin yegâne meşrûbatı çaydır; ille de semâverde olacak, semâver de muhabbetinden inim inim inleyecek...

"Bayram değil seyran değil; Cumhuriyet'in bu Nakşilik muhabbeti nereden derpîş etti" diye ikirciklendim; meğer Dinci basının gazetecileri Urfa sokaklarında dedektifçilik oynamaya, Savcının soyunu-sulbünü tahkike başlamışlar imiş; Cumhuriyet de elini tez tutup, bizi bir güzel aydınlatıyor.

Haydii... sen ol da gözyaşlarını zaptet bakalım. Diyeceksiniz ki, iddianame-muhtıra ile Küba'da düdüklü tencerenin serbest bırakılması arasında ne alâkâ var ki, yazar daldan dala konup ota çiçeğe ağlayıp durmaktadır. Aziz okuyucu, ağlamak, gülmenin son kertesi, ifrât hâli, galeyan mevkiidir de ondan...

...

Bunlar işin gırgır faslı; diyorum ki, şu curnatada işveren ve global sermaye muhitleri şu cool duruşumu dikkate alıp beni desteklerler mi acaba dersiniz? Mâlum: Mülkiyeliyim, dürüstüm, yakışıklıyım, iki günden beri de Cumhuriyet okuyucusuyum; eee?..


17 Mart 2008, Pazartesi

25 Mart 2008 Salı

MATEMATİK ARABA YAZILARI

Pi`yi 3 alacaksan güzelim, ben seni böyle de severim

-Hatalıysam hesap et: 2x-2y=21 / x+y=5 / x=? y=?

-3 bilinmeyenli denklem çözerim, geçme beni çok pis ezerim
-KüSüratım bile olamazsın

-Gülü soluncaya, seni lim x -0+ 1/x`e kadar seveceğim

-En son sollayanı çarpanlarına ayırdım

-Sağlama bizim işimiz, sen soldan geç

-O şimdi iki bilinmeyenli denklem

-Hızlıysam , limitini bul !

-Aritmetiğin ustasıyım, geometrinin hastasıyım

-Pisagor sağolsun

-Birden gelip, sonsuza giderim

-Özel dersin saati 60 milyon

-Bir bilinmeyenli denkleme kadar yolum

8 Mart 2008 Cumartesi

muro ve fişek çeto diyalogları

Çeto:Başkanım sizden Korkulur
Muro:Korkulur derken..
Çeto:Yani PES başkanım
Muro:Burda pokermi oynuyoz pas pes res Burjuva Fişeği
Çeto:niye başkanım. ben de düşünen bir varlık değil miyim
Muro:Sen gereksiz yere düşünen sosyal bi hayvansın çeto. olm niye kırmızı ışıkta duruyorsun. biz kapitalist sistemin bütün kurallarına karşı gelmiyor muyuz?
muro devrimci devrelerim yandı.
Muro: Sen de benim gördüğümü görüyor musun Çeto?
Çeto: Polat Alemdarın delisi değil mi o başkanım?
Muro: Çetin bu olayı çözümle bakalım.
Çeto: Valla başkanım ne diyeyim apışıp kaldım
Muro: İnanmayacaksın Çeto ama benimde devrimci devrelerim yandı.

ohafalanoldum

Istanbul'da üniversitede okuyan genç kiz Ankara'daki babasina telefon etmis:-"Baba, meraba. Ben Lale...."-"Ooooo. Güzel kizim benim. N'abersin bakalim?..."-"Hiç sorma babacigim. Hiç keyfim yok valla..."-"Hayirdir? Bi sorun mu var?...Kiz aglamaya baslar; babasi ise üzüntü ve meraktan kafayi yemektedir:-"N'ooldu kizim? Anlatsana..."-"Murat evi terketti. Bosanmak istiyormus..."-"Ne evi lan? Ne bosanmasi? Sen ne zaman evlendin de bosaniyorsun?..."-"Hani senin hiç hoslanmadigin esrarkes çocuk vardi ya. Ben onunla evlendim."-"Iyi halt ettin, zilli. Neyse, artik yapacak bi sey yok. Versin mahkemeye, hemen bosanin..."-"Bosanalim ama benden 10 milyar istiyor. Eger vermezsem, iyi zamanlarimizda çektigi çiplak fotograflarimi Internetten herkese yollayacakmis...."-"Püüh. Rezil... Çiplak fotograf çektirdin, öyle mi?"-"Ama babacigim. O benim kocamdi. Ne biliyim böyle bir pustluk yapacagini."-"Peki. Olan olmus artik. Yarin havale ederim parayi...Ögleden sonra Bankaya gidip çekersin; sonra da alip yakarsin o kahrolasi fotograflari..."-"Sagol baba. Eeee. Sey...Bi de kürtaj için 2 milyara ihtiyacim var..."Adam artik iyice fenalasir. Boguk bir sesle konusur:-"Kürtaj mi? Bi de hamile mi kaldin o çocuktan sen?..."-"Aslinda ondan degil... Zenci bi çocuk vardi...Zaten o yüzden ayriliyoruz ya...."Adam bayilmak üzeredir. Nabzi yükselir, tansiyonu düser, artik inleyerek konusmaktadir:-" Biz seni oraya okumaya yollamistik. Sen ne haltlar çevirmissin. Allahim. Nedir bu basimiza gelenler...Okulu bititir bitirmez Ankara'ya dönüyorsun, yoksa kirarim bacaklarini..."-"Istersen hemen dönebilirim babacigim. Ben geçen yil okuldan atildim çünkü..."Adam masanin üzerindeki soguk su dolu sürahiyi basindan asagiya devirir ve ancak bu sekilde konusmasini sürdürebilir:-"Okuldan mi atildin? Hani birlikte avukatlik yapacaktik, zilli?...Eh ulan? Sen hele bi gel buraya. Ben sana yapacagimi bilirim. Evden disariya adim attirmiycam sana. Ilk isteyenle de evlendiricem...."-"O is zor be baba. Biliyorsun, moda oldu, artik evlenmeden önce esler birbirlerinden saglik raporu istiyorlar... Pek iyi bi rapor sunacagimi zannetmiyorum ben..."-"Allahim, çildiracagim... Bir de cinsel hastaliklar haaa.....Kesin o zencidendir..."-"Çok pis arkadaslari vardi. Bilmem artik hangisinden kapmisimdir..."Güm diye bir ses duyulur. Adam kisa bir süre için kendinden geçmistir; ancak hemen kendisini toparlayip tekrar telefonu alir.-"Hemen bu aksam dayini yolluyorum oraya. Seni alip gelecek. Adresini ver bakiyim..."-" Mahmutpasa Karakolu'ndayim... Gelirken kefalet için de biraz para getirsin yaninda..."-"Karakol mu?...Bi de karakola mi düstün layyynnn? Ne yaptin?...."-"Dün kafam çok bozuktu, çok içmisim. Araba kiralayip dolasmaya çiktim. O kafayla Arnavutköy'de kokoreççi dükkanina girdim. Ama neyse ki kimse ölmedi. Dükkan sahibiyle kiralik araba firmasina biraz para vermek gerekir sanirim..."Adam artik iyice fenalasmistir. Hatta fenalasmak ne kelime; adeta kahrolmustur. Telefonda kisa bir sessizlik olur. Kiz tekrar konusmaya baslar:-"Babacigim. Sakin üzülme. Bütün bunlar bir sakaydi. Ben sadece sinifta kaldigimi söylemek için aramistim..."Bunun üzerine adam sevinçle ve mutlulukla haykirir:-"Canin sagolsun be güzelim, bosveeerrr. Okul da neymis? Hiç mühim degil, tatli canin sagolsun

bir uluorta namaz vakası daha

A.TURAN ALKAN

Bu günlerde "uluorta namaz" moda oldu. Bir gazeteci, vaziyeti daha da dramatik hale getirerek, "Akmerkez'de uluorta namaz kılınıyor, sırf gösteriş olsun diye, belki de birisi müdahale etse ikinci bir Sivas yaşanacak..." satırlarını kaleme alınca, derhal titreyerek her dürüst vatandaş gibi, dört gün önce şahit olduğum tüyler ürpertici bir "uluorta namaz" olayı hakkında bildiklerimi ifşâya karar verdim.
Evet, acı fakat hakikat; inanmayacaksınız ama vatandaşın biri kamuya açık alanda "uluorta" namaz kılıyordu.
Hava hayli soğuktu, akşamın karanlığı bastırmıştı.
Suç mahalli, Ankara tren garının ikinci peronuydu (Anıttepe'ye kuş uçuşu 1 km); merdiven çıkışındaki büfenin yaklaşık onbeş metre ötesinde sabit bankların olduğu mıntıka. Olayı soruşturacak kurum ve kuruluşlar, gerekirse oradaki büfecinin şahitliğine başvurabilirler. Büfeci beni hatırlayacaktır; kendisinden iki çay istemiştim, o da, "abi çay bitti" demişti de kendisinden üç tane peynirli börek satın almıştım.
Derken... O müthiş manzara ile karşılaştım!
Dilim varmıyor, hâlâ ürperiyorum, takriben 50-60 yaşları arasında, kıyafetinden sıradan biri olduğu anlaşılan bir adam resmen, alenen, uluorta ve kimseden müsaade almaksızın namaz kılıyordu! (Tecrübelerime dayanarak bu yurttaşın akşam namazı kılmakta olduğunu tahmin ediyorum.)
Hayır, tam olarak o esnada namaz kılmıyordu ama bu maksat için ciddi bir eylemlilik içindeydi; bir nevi cürme azm ve teşebbüs; zannımca "kaamet" getiriyordu; Kaametin ne olduğunu bilmeyenler Diyanet'in web sitesine bakabilirler.
Rejime, kanunlara ve anayasaya saygılı bir vatandaş olarak duruma derhal müdahale etmek ihtiyacı hissettim. Tam olarak niyetim şöyleydi; "Beybaba" diyecektim, "Burası kamu alanı, hava soğuk, yer ıslak. Sen de pardesüyü çıkarıp yere sermişsin. Gar binası içinde mescid var; oraya git de buralarda perişan olma; üstelik durup dururken bir de karşı devrimci eylem görüntüsü vermesen daha iyi olmaz mı?"
Diyemedim, çünkü Beybaba çoktan iftitah tekbiri çekip ilk rekâta el bağlamıştı bile (iftitah, tekbir ve rekât için bkz. diyanet.gov.tr).
Sonradan durumu öğrendim; bu beybaba meğer yalnız değilmiş. Doğu Ekspresi vaktinde gelecek diye birlikte seyahat ettikleri çoluk çocuğu ve eşyası ile hayli merdivenden inip çıkarak perona gelmişler. Tehiri işitince beybaba, çoluk-çocuğu üşümesinler diye gar binasındaki bekleme salonuna yollamış, kendisi de 2. perondaki eşyalara bekçilik etmekteyken namaz vakti gelincee...
Al sana karşı devrim: "Niyet ettim akşam namazının farzına, durdum divâna!"
Vâkıa kimsenin rûhu bile duymadı. Peronda bizden başka kimse yoktu ve sonradan anladığıma göre beybabanın oracıkta vaktin namazını edâdan gayrı şansı kalmamıştı ama karşı devrim karşı devrimdir arkadaşlar ve ben, duyarlı bir yurttaş olarak dokuz kusurlu hareketten birini teşkil eden bu cürmü ihbar etmek zorundayım ve işte eeet-tim!
Büfeciyi boş verin, hatırlamayabilir; benim elimde kapı gibi video görüntüleri var; üstelik öyle dandik cep telefonu videosu değil, HD kalitesine yakın, yarı profesyonel bir kamera görüntüsü (tesadüfe bakınız ki o esnada oğlumla bir şahsi belgesel çekimi yapmaktaydık)
Ve o gün, yani 12 Şubat akşamı Doğu Ekspresi, gara bir buçuk saat tehirli girdi; bir saat de soğuk trenin içinde bekleştik. İnanmayan istasyon kayıtlarına bakabilir (ama zor görür).
Olayın sarsıntısını hâlâ üstümden atamadım çünkü trende yol boyu çok sarsıldık; sarsıldık durduk. Mühim değil, yeter ki rejim sarsılmasın!
16 Şubat 2008, Cumartesi